Kurtuluş Savaşımızın Önderi, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucusu Mustafa Kemal, Askeri Manevraları izlemek üzere İzmir’e gelmiştir. Dava arkadaşı, Kuşadalı Mahmut Esat Bey’in davetini kabul ederek, 9 Şubat 1924 Cumartesi günü eşi Latife Hanım, Kazım Karabekir Paşa, İzmir Mebusu Mahmut Esat Bozkurt, Manisa Mebusu Şükrü Kaya, Erkan-ı Harb Kaymakamı Tevfik Bey ve Muhittin Targan ile İzmir’den trenle o yıllarda Kuşadası’na bağlı bir bucak olan Selçuk’a geldi.
Büyük Önder ve beraberindekiler, Selçuk Tren İstasyonu’nda Kuşadası Kaymakamı Ekrem Bey ve yerel halk tarafından büyük bir heyecan ve coşku ile karşılandı. Kuşadası yolu üzerindeki Efes Harabeleri’nde ilgililerden bilgi alındıktan sonra Kuşadası’na hareket edildi. Daha sonra ‘’Gazibeğendi’’ adı verilecek olan bugünkü Korumar Oteli’nin bulunduğu mevkiden bir müddet doyumsuz Kuşadası manzarası seyredildi. Merkezde, heyeti Kuşadası Belediye başkanı Hakkı Bey(Adalı) karşıladı.
Kuşadası’ndaki karşılama ve ağırlama ile ilgili basında yer alan haberler ve o günü yaşayanların anıları pek çok kez yazıldı ve anma törenlerinde anlatıldı. Tekrarlamayacağım. Ben size üç yıl İtalyan ve Yunan işgali altında kalan bu vatan toprağının kurtarıcısını karşıladığı günlerdeki sosyo-ekonomik durumuna değineceğim.
Padişah Çelebi Sultan Mehmet döneminde (tah.1413) Osmanlı topraklarına dâhil olan Kuşadası, 14 Mayıs 1919 ile 19 Nisan 1922 tarihleri arasında 1070 gün İtalyanlar tarafından işgal edilmiş ve 22 Nisan 1922 ile 7 Eylül 1922 tarihleri arasında ise 136 gün Yunan işgali altında kalmıştır. Özellikle Yunan işgali esnasında Kuşadası halkı büyük eziyetler görmüş, hayatını kaybedenler olmuş, halk daha güvenli bölgelere göç etmek zorunda kalmış, 1000’e yakın ev yakılmış ve oturulamayacak hale gelmiştir.
Osmanlı döneminde, bölgemizde son nüfus tespiti Müdafa-i Hukuk-ı Osmaniye Cemiyeti tarafından 17 Mart 1919 günü yapıldı. Bu sayımda Kuşadası’nda 11.100 Müslüman, 9.000 Rum, 79 Ermeni, 145 Yahudi toplam 20.414 kişi yaşıyordu. Kurtuluş Savaşı’ndan sonra azınlıklar yöreyi terk etmiş, gidenlerin yerlerine Lozan Antlaşması ile özellikle Batı Trakya’dan mübadiller gelmişti. Büyük Önderi karşılayan Kuşadalılar içinde mübadillerin yanı sıra önceki tarihlerde Mora ve Girit’ten göç edenler de bulunuyordu. Bu yer değiştirmeler sonucu yaşadıkları sorunları 9 Şubat 1924 günü Yeni Türkiye Cumhuriyetini kurucusu Atatürk’e doğrudan aktarma fırsatı bulmuşlardı.
28 Ekim 1927 günü Cumhuriyet döneminin ilk nüfus sayımı yapıldı. Bu sayımda Türkiye’nin nüfusu 13.648.270; Kuşadası’nın nüfusu ise kaza merkezinde 5152, köylerinde 9279 olmak üzere toplam 14.431 kişi olarak tespit edildi.
Kurtuluş Savaşı öncesinde Kuşadası’nın toplam tarımsal geliri 10 milyon kuruş civarında idi. Bu yıllarda
Kuşadası’nda 21’i rüzgâr, 24 ‘ü su ile çalışan toplam 45 değirmen faaliyet gösteriyordu.
Onbeş bin zeytin ağacından 230 ton zeytin elde ediliyordu. Bu ziyarette, Mahmut Esat Bozkurt’un ‘’Hocam’’ diyerek Mustafa Kemal’e takdim ettiği Birinci Hoca’nın (Emin Çetin Efendi) kendi elleri ile işlediği yeşil zeytinler ünlü konuklarımızın büyük beğenisi kazanmış ve tekrar tekrar talep etmişlerdir.
Kuşadası’ndaki 8500 dönüm bağ alanında her yıl yaklaşık 21.500 ton yaş üzüm yetiştiriliyor ve yemeklik ayrıldıktan sonra şarap ve rakı yapımında kullanılıyordu. Birinci Dünya ve Kurtuluş Savaşları sırasında bağların bakımı ihmal edildiğinden filoksera hastalığı önlemedi. Bağlar tamamen kurudu mübadele ile gelenler tütün ziraatı bildikleri için bağları söktüler.
Helvacılık Kuşadalıların ana uğraşlarındandı Ondokuzuncu yüzyılın sonlarında Kuşadası’nda 9 adet helvahane faaliyet gösteriyor ve yıllık ortalama 450.000 kilo olan üretimin büyük bölümü Kuşadası Limanı’ndan İskenderiye-Odessa-Tunus ve Trieste’ye tahta kasalar içinde ihraç ediliyordu. Atatürk’ün Kuşadası’na geldiği günlerde Barbaros Bulvarı üzerinde Kervansaray’ın yan duvarına bitişik helvahaneler vardı. Bunlardan en ünlüsü Halil ve Cemil Sarıoğlu ailesine aitti. 17 Şubat–4 Mart 1923 tarihleri arasında İzmir’de toplanan 1. İktisat Kongresi’nde Kuşadalı Ali Rıza Efendi çekirdeksiz kuru üzümden yapılan ‘’Kuşadası Üzüm Helvası’’ ile sergiye katılmış ve büyük beğeni kazanmıştı.
Kuşadalılar 9 Şubat 1924 günü ünlü konukları için belediye binasında hazırladıkları ikramlıkların içinde mutlaka Kuşadası’nın meşhur üzüm helvası da vardı. Bu yerel lezzetin bugün unutulmuş olması büyük bir talihsizliktir.
Osmanlı 1890 yılında tütün gelirlerini 30 yıl boyunca 750 bin altın lira karşılığında Fransızlara satmıştı. Kısaca Reji idaresi olarak adlandıran bu sistem 150 bin Türk gencinin ölümüne ya da sakat kalmasına neden olmuştu. Birinci İktisat Kongresi’nde Reji’nin kaldırılması kararı alındı. 1910 yılında Kuşadası’nda 5.542 dönüm arazide tütün ekimi yapılıyor ve 412.120 kilo tütün elde ediliyor ve kilosu 10 Kuruş’tan Reji idaresine satılıyordu.
Reji’nin lağvedildiği 1925 yılında ise Kuşadası’nda 544.553 kilo tütün üretimi gerçekleşmiştir.
Kuşadası sınırları içinde bulunan 3 zımpara madeninde yılda 575 ton maden limana gelen gemilerle ihraç ediliyordu.
Mustafa Kemal’in ziyaret ettiği ünlerde Kuşadası’nın deniz yolu ile İzmir vilayetine uzaklığı 16 saat idi. Kara yolundan gidenler ise 2,5 saatte Selçuk’a geliyor, buradan trenle 1,5 saat sonra İzmir’e ulaşıyorlardı. Kuşadası-Söke-Selçuk arasında taşımacılık genellikle develer ile yapılıyordu. Kuşadası’nda telgraf hattı deniz altında Samos Adası’na kadar uzatılmıştı.
Cumhuriyet’in ilanından önce Kuşadası kazası sınırları içerisinde 1 Rüştiye, 9 Erkek, 1 Kız İptidai Mektebi ile 5 Medrese’de toplam 250 öğrenci, 15 öğretmen tarafından eğitiliyordu. Atatürk’ün yol göstericiliği altında TBMM, Yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan çok kısa bir süre sonra eğitim ve öğretim işlerine el attı. 1929 yılında Kuşadası’nda 9 ilkokulda, 723 öğrenci, 21 öğretmen tarafından eğitiliyordu. Yine aynı yıl açılan Millet Mektepleri’nden 953 Kuşadalı okuma-yazma öğrenerek belge almıştır.
Hilafetin kaldırılması ile 4 Mart 1924 tarihinden itibaren, Cuma namazlarında okunan hutbede, halifenin adı yerine millet ve cumhuriyetten söz edilmesi yurt sathındaki il müftülüklerine bildirildi. Bu bildiri uyarınca Müftü Hasan Reşat Efendi’nin talimatı ile başta Kaleiçi olmak üzere Kuşadası camilerinde de millet ve cumhuriyetin saadet ve bekası (devamı) için dua edilmeye başlandı.
Atatürk’ün Kastamonu gezisinden başlatarak yaptığı uyarılar sonucunda 25 Kasım 1925 tarihli Kıyafet Devrimi ile birlikte, kadınlar çarşaf giymekten vazgeçerek, modern kadın elbiseleri, erkekler ise fes yerine şapka giymeye başladılar. Kuşadası da modern kıyafet ve şapka giyme konusunda bölgenin öncü yerleşim yerlerinden biri olmuştur. 9 Şubat 1924 günü Ulu Önderimizi karşılayan Kuşadalı Hanımlar çok sade giyinmişlerdi. Üzerlerinde dizlerini biraz örten mantoları, ipek çorapları, başlarında kendi el emeği olan tığ örgüsü bereleri vardı. Sade, düzgün ve özenli bir kıyafet giymişlerdi. Gazi’yi Belediye binası girişindeki merdivenlerde karşıladılar ve Kuşadalı Hanımlar adına Atatürk’e hoşgeldiniz dediler.
Gezinin yapıldığı tarihte henüz kıyafet devrimi yapılmamıştı. Kuşadalı kadınları, çağdaş giyim kuşam içinde gören Atatürk, “ Ben Türk kadınlarını, Avrupalı, aydın bir dünya kadını gibi düşünür, davranır ve giyinir görmek isterim. Kuşadalı Hanımlar, bu konuda örnek oldular, teşekkür ederim.’’ sözleriyle Kuşadalı kadınları onurlandırmıştır.
Gazi Mustafa Kemal 30 Ağustos 1925 tarihinde Kastamonu’da yaptığı konuşmasında ; “‘Efendiler ve ey Millet! İyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler memleketi olamaz. Türkiye Cumhuriyeti her alanda doğru yolu gösterecek, uyaracak güçtedir. Biz uygarlığın bilim ve fenninden güç alıyoruz ve ona göre yürüyoruz. Başka bir şey tanımayız. En doğru ve en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.” diyordu. Atatürk’ün bu sözleri ışığında harekete geçen TBMM’nin, 30 Kasım 1925’te çıkarttığı yasayla tekkeler ve zaviyeler kapatılmıştır. Kapatılan tekke, zaviye ve türbelerin içinde Kuşadası kaza sınırları içinde bulunan 2 Rufai Tekkesi, ziyaretgâh olarak kullanılan 12 türbe de bulunuyordu.
Ayın gökyüzündeki hareketlerine göre ayları gösteren, saat, rakam ve tatil günleri, gerek memleketin iç hayatında, gerekse dünya ile olan ilişkilerimizde büyük güçlük çıkartıyor, çalışma hayatında karışıklıklara neden oluyordu. 26 Aralık 1925 tarihinde kabul edilen kanunlarla Hicri ve Rumi takvim kaldırılarak yerine Miladi takvim, alaturka saat yerine de uluslararası saat kabul edildi. 1 Ocak 1926 gece yarısından itibaren Kuşadası da dâhil olmak üzere tüm ülkede Miladi takvim ve uluslararası saat uygulamasına geçildi.
Kuşadası’nda Memleket Hastanesi[1] 1902 (H1318) tarihinde kurulmuştu. 4 koğuşlu, 20 yataklı olan bu hastanede 1923’te bir doktor, bir idari memur ve 2 müstahdem görevliydi. 1923 yılı İzmir vilayeti Sıhhiye İstatistiği’ne göre Kuşadası’nda 4.625 kişiye çiçek, 295 kişiye tifo, 61 kişiye veba aşısı yapılmıştır. 1929 yılında da Kuşadası Devlet Hastanesi’nde 1 Doktor, 3 hastabakıcı ile 469 erkek, 16 kadın toplam 485 hasta muayene edilmişti.
1927 sanayii yerleri sayımına göre Kuşadası’nda toplam 140 işyerinde 503 kişi çalışıyordu. 1926 yılı sayımına göre ise çarşılarımızda farklı iş kollarında 95 esnaf faaliyet gösteriyordu. 1923 yılında Kuşadası Liman’ından 3.136,713 Krş luk ihracat, 1.349.000 Kuruşluk ithalat yapılmıştı.
Kurtuluş Savaşı sonrasında Mustafa Kemal’in ziyaret ettiği Kuşadası’nın sosyo-ekonomik göstergeleri bu merkezde idi.
Büyük Kurtarıcı ve refakatindekiler Kale Kapısı’nın altından geçerek Söke’ye gittiler. Bugün bile Kale Kapısı’nın altından geçenlerin Kuşadası’na defalarca geleceğine ve hatta Kuşadası’nda kalıcı olacaklarına inanılır. Bu inanış Atatürk’ün 10 Nisan 1934 ve 11 Ekim 1937 tarihlerinde iki kere daha Kuşadası’na gelmesi ile de tescillenmiş oldu.
Mustafa Kemal ve refakatindekilerin Selçuk’tan Kuşadası’na hareketi. 9 Şubat 1924
Mustafa Kemal ve arkadaşları Kuşadası’ndan sonra Söke’de
[1] Günümüzde Kuşadası Belediyesi tarafından ‘’İbramaki Sanat Evi’’ olarak kullanılan bina, Debbağ Tuğrul Kutucu’nun büyük dedesi Helvacı İbrahim Zeki Bey tarafından yaptırılmış ve hastane olarak kullanılmak üzere bağışlanmış, 1902 yılında hizmete açılmıştır.